Kahramanmaraşlı ünlü kitap yazarı Ömer Akpınar, sanatçılar ve doğa arasındaki derin bağa dair dikkat çekici bir açıklamada bulundu. Akpınar, yazarlar, şairler ve sanatçıların neden doğayla baş başa kalmayı tercih ettiklerini, ormanlarda, dağlarda geçirdikleri zamanın onların eserlerine nasıl ilham verdiğini şöyle dile getirdi:
“Sanatçılar, yazarlar ve şairler, doğayla iç içe olmanın yaratıcı süreçlerine katkı sağladığının farkındadır. Yağmur sonrası toprak kokusu, çiçeklerin renkli ve çeşitli halleri, rüzgarın serinliği, ağaçların uyum içinde hareket etmesi, kışın düşen kar tanelerinin zarafeti… Bunlar, onlara ilham verir. Bu ilham, bazen bir şelalede ayakları okşayan suyun, bazen de bir bal arısının çiğ damlasından içmesiyle şekillenir. Her anı, yazacakları eserin bir parçası olabilir.”
Akpınar, sanatçının yaşamının her anının yazıya dönüşebileceğine inanıyor. Tanıdığı her insanla yeni bir hayat sayfası açtığını ve bu kişilerin hayatlarının bazen romanlarına ilham verdiğini belirtiyor: “O yüzden yollar sanatçılara uzun gelmez. Az gider, uz gider, ama her zaman yazacak güzel şeyler bulurlar.”
Ömer Akpınar, metropol hayatının, sanatçılar için sınırlayıcı olduğunu ifade ediyor ve doğanın sunduğu sadelik ile içsel huzurun önemli olduğunu vurguluyor: “Virane bir evde yediğiniz esmer ekmeğin, marketten aldığınız bembeyaz francaladan daha değerli olduğunu görebilirsiniz. Yazar, içindeki duyguları sade bir şekilde ifade ederken yapmacıklıktan uzak olmayı tercih eder.”
Son olarak, Akpınar, sanatçının özgürlüğüne olan düşkünlüğüne dikkat çekiyor: “Teknolojik cihazlar ve metropol hayatının boğucu etkileri, sanatçıyı sıkıştırır. Doğa, ona özgürlük sunar, ilham verir. Boğulduğunu hissettiği anlarda, dağları, bayırları ve keşfedilmeyi bekleyen harika yerleri arar. Gözlerine güzel gelen her şey, ruhuna da güzel gelir.”
Bu düşünceler, Akpınar’ın doğa ile iç içe yaşamanın, sanatçının eserlerine nasıl yön verdiğini ve onun yaratıcı sürecini nasıl derinden etkilediğini gösteriyor.