KAYBOLAN GÖKAHMETLİ HATIRALARI

Çukurova’dan gelen Karatepe üzerinden geçen göç yolunun geçtiği mozaik süslemeli tarihi yer Çatalağaçla iç içe olan Andırın ilçemize bağlı 1975 yılında başlayan Aslantaş barajı 1975 -1984 yılında tamamlanmış Çukurova iklimine ve düz ovaya sahip merkez köyümüz Gökahmetliyi ve birçok köy ve obayı sular altında bırakmış köy nüfusumuzun yarıdan fazlasını göçe zorlamış, değişik şehirlere ve kasabalara […]

Çukurova’dan gelen Karatepe üzerinden geçen göç yolunun geçtiği mozaik süslemeli tarihi yer Çatalağaçla iç içe olan Andırın ilçemize bağlı 1975 yılında başlayan Aslantaş barajı
1975 -1984 yılında tamamlanmış Çukurova iklimine ve düz ovaya sahip merkez köyümüz Gökahmetliyi ve birçok köy ve obayı sular altında bırakmış köy nüfusumuzun yarıdan fazlasını göçe zorlamış, değişik şehirlere ve kasabalara dağılmışlardır. Bir kısmı da barajın çıkmadığı yüksek yerlere yerleşmiş, eski güzelliğini kısmen de olsa kaybetmiştir.
Sular az da olsa yazın çekilince köyümüze bakarak gözlerim sulara ve uzaklara daldı. Anılar yaşanmışlıklar çocukluğumda yaşadığım günler aklımdan film gibi geçiverdi. Önce hiç unutamadığım bir olay tahminen 4-5 yaşlarında iken taş duvarlı üstü çinkolu evimizin önünde oynarken babamın uzaklardan yüksek sesle üzüntülü üzüntülü Menderesi astılar diyerek geldiğini hiç unutamadım.
İlkokuldaki yaşanmışlıklardan köyümüzden 10 km’ye yakın köyler ve oba köylerdeki okullarda dini ve milli bayramlarda yaptığımız etkinliklerde voleybol, bilgi ve güreş yarışmaları yapacağımız zaman siyah önlüklerimizi beyaz yakalıklarımızı filtekeli lastik ayakkabımızla ve gıcır gıcır çizmelerimizle köy öğretmenlerimizin eşliğinde önde bayrak tutan öğrencilerimizle, kuş sesleri arasında, kır çiçekleri toplayıp çimenler üzerinde yuvarlanarak marşlar şarkılar söyleyerek her yıl değişik bir okulda toplanırdık. Bu güzel günler akıldan çıkmayan günlerdi. Genelde yarışmalarda okulumuz birinci gelirdi. Bu başarı en az bir ay kadar öğrencilerimiz ve köylülerimiz tarafından konuşulurdu. Saygıyla selam olsun öğretmenlerimize.
Evlerimiz okula uzak olduğu için öğle paydosunda eve gidip gelmek zaman alırdı.Öğle yemeği için ya azık getirir ya da 5 veya 10 kuruşa bakkaldan aldığımız pekmez ve helvayı nasılda iştahla yerdik. Kutladığımız yerli malı haftamızda elde yapılan yiyeceklerde hiç unutulur mu? Öğretmenlerimizin bizlere zorda olsa ısrarla bir şeyler öğretmeye çalıştıkları asla yalan söylememeyi yalancılıktan bağıran çoban hikayesini anlatmaları teneffüslerde 5 taş, çizgi atlama çüştürüm çüş, mendil saklama dana keç, fırıştırak çevirme, gülle oynama, pengulus pen dokurcun,voleybol gibi oyunlar oynardık. Bayramlarda, yılbaşılarında birbirimize gönderdiğimiz rengarenk anlamlı yılbaşı kartları çocukluğumuzun ilkokul yaşantılarıydı. Hemen yukarı bakınca Andırın suyunu yeraltı suyuyla besleyen eski tarihli yerleşim yeri olan Çatalağaç ve Andırın suyu geldi aklıma Çatalağacın etrafında kısa bir gezinti yapar, tertemiz suyundan içer buz gibi yerin derinliklerinden çıkan suya kendimizi bırakır kumunda güneşlenir eve dönerdik.Köyümüzün ortasından kıvrıla kıvrıla geçen Andırın suyu ve ovamıza bereket getiren ark kolları köyümüzü sarıp sarmalardı. Öğlen sıcağında her kıvrımı bir plaj kadar güzel olan suyuna yüzmek için koştuğumuz gibi , Andırın suyunun içinde gezinen lezzetli balıkları da tutmak o kadar da güzeldi. Obaları birbirine bağlayan Andırın suyu üzerine yapılmış tahta döşemeli sallamalı köprüden geçmek ne kadar da heyecanlıydı.
Bazen kış günleri gök kararır, göz kamaştırıcı şimşekler çakar bardaktan boşanırcasına kesintisiz yağan gök gürültülü yağmurlar ovamıza yağardı. Andırın suyu taşmış yukarı ovalardan ve yaylalardan sürükleyip getirdiği odunlar ve tomrukların üzerine atlayarak 50-100 metre aşağısında odunları kıyıya çekmemiz bir başkaydı.
Ovamızın verimli toprakları vardı. Tarıma elverişliydi. Değneği diksen ağaç olurdu. Bu topraklarda pıtrak ve galiç gibi yabani otlardan temizleyerek yetiştirdiğimiz çeşitli ürünlerimiz, şilteler ve harallara doldurduğumuz sallamalı el kantarlarıyla tarttığımız pamuklar ürün çıkım zamanı ağam bereketi bol olsun deyip ürün toplayan yaylalardan katırla, atla üzüm, pekmez, pestil, sucuk satan, yetiştirdiğimiz ürünlerle takas eden yolları uzun olduğu için geceleri evlerimizde konaklayan çerçiler kalmadı şimdi.
Köylüler boş zamanlarında ihtiyaçlarını almak hoş vakit geçirmek için merkez köyün etrafındaki obalardan gelen köylüler bakkallardaki tahta iskemlelere ve caminin etrafındaki çimenlere bağdaş kurup oturup tabakalarındaki sarı tütünü sarıp içerek laf ederler. Günlük ve duyulmayan haberleri birbirine söylerler aynı zamanda alışverişini yaparlardı. Bakkalların veresiye defteri kabarır, ürün satım zamanı topluca ödenirdi, faiz alınmaz enflasyon sıfır gibi bir şeydi eksik tartmak, pahalı satmak, faiz almak kimsenin akılına gelmezdi. Her köylü faizin haram olduğunu bilirdi. Haram yiyenin duası bile kabul olmaz derlerdi. Birbirlerine güveni tamdı. Babalarımız annelerimiz ve büyüklerimizin lafı üstüne laf koymazdık. Dua kapısını ve Kuran ahlakını ailemizden camilerimizden öğrendik. Annelerimiz bizleri huyların en güzelliği ile büyütmüşler, yalan söylememeyi, dürüst olmayı, büyüklere saygılı olmayı, emanete ihanet edilmemesini öğretmiştir. Annelerimizin devamlı söylediği ‘emanet balta koltukta kırılır’, ‘eğri ağacın gölgesi eğri olur’ gibi sözlerle ve güzel masallarla bizleri büyüterek başkasının malını satmamayı haramı, helalı tarihi olayları anlatarak vatan sevgisini öğretmiş öyle yetiştirmiştir.
Genelde üstü kiremitli ve çinkolu taş duvarlı evlerde otururduk. Her evde bir dikiş makinası olurdu. Eli öpülesi annelerimizin diktiği basma çıt çıt düğmeli basmalı gömlekler ve siyah şalvarlar ne kadar rahattı. Her odamızda annelerimizin renkli renkli dokudukları ve işledikleri örtü ve kilimler içi koyun yünüyle veya pamukla doldurulmuş döşekler, yorganlar kanaviçe işli yastıklar renkli eşarplar , danteller unutulup gitti. Her odada asılı faz lambaları, çıkrıklar, ıstarlar damın üstünde döne döne bazen düşürerek loğladığımız loğlar yok olup gitti.
Sağılan sütten taze peynir, kaymak, yoğurt, yayık ayranı ,teleme mayalanmış sıcak ekmek, iki sac arasında pişirilen katmerli ve soğan kömbeleri sac üstü börekler ve bakır kalaylı kazanlarda pişirilen özü Andırım olan Andırın doktoru dediğimiz tirşik hiç unutulur mu?
Akşamları gökyüzündeki ayı, yıldızları balkondan veya damın üstünde yatarken seyrederek uyumak, yağmur yağdığında çinkonun çıkardığı şıpırtı seslerinin sesini duyarak uyumak, üstü işlenmiş örtülerle örtülü radyodan arkası yarını dinleyerek uyumak zevkini hiçbir yerde alamazsın. Aynı zamanda kırlangıç fırtınasından sonra baharın gelişindeki güzel günleri bağdaş kurup oturduğumuz köy sofralarını, ay ışığının olmadığı katran karası gecelerdeki ışıl ışıl böceklerinin ışıltılarının insanın özlemesi başkadır.
Köyümüzdeki 30-35 yıl baraj öncesi kuşağın çocukluğunun geçtiği doğduğumuz özgürce yaşadığımız, ağladığımız, güldüğümüz iz bıraktığımız hatırlarımız ve mekanlarımız yok olmuş şuan sessiz kalan Andırın suyu sanki öksüz kalmış gibi köylülerim meyve ve karadut ağaçlarım,suda yaşayan balıklar, eski güzel günlerim nerededir diye üzüldüğünü hisseder gibiyim.
Yıllar ne çabuk geçti tekrar çocukluğuma mazide kalan o günlere dönmek içimden geçiversede yaşanmışlıkları hayal etmekte güzeldi. Bu topraklarda aramızda yaşayıp aramızdan ayrılanları saygıyla rahmetle anıyor. Hatıralarının özlemini çeken yaşayanlarımıza da selam olsun.

MUSTAFA GÖÇER
ÇOCUKLUĞUMUZA HATIRAMDIR

Exit mobile version