En sık görülen yapısal kalp hastalığı “ASD” farklı yöntemler ile tedavi edilebiliyor

PROF. DR. TANSEL EROL, ASD TEDAVİLERİ SONRASINDA HASTALARIN TAMAMEN İYİLEŞİP VE NORMAL HAYATLARINA DEVAM ETTİKLERİNİ, GEÇ KALINMAMIŞ ASD HASTALARININ TAMAMEN SAĞLIĞINA KAVUŞABİLDİĞİNİ SÖYLEDİ.

Prof. Dr. Tansel Erol, ASD tedavileri sonrasında hastaların tamamen iyileşip ve normal hayatlarına devam ettiklerini, geç kalınmamış ASD hastalarının tamamen sağlığına kavuşabildiğini söyledi.

Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tansel Erol, “Kalp yapısında bulunan deliğin ebatları küçük olduğunda çocukluk döneminde herhangi bir belirti vermez. Delik büyük ise çocukluk döneminde, orta büyüklükte ise genellikle erişkin yaşlarda tespit edilemektedir. Doğumsal kalp hastalığı olması nedeniyle sebepleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik aktarım ihtimalinin yüksek olduğu düşünülmektedir. Kanıtlanmış olmasa da, annenin hamilelikte kullandığı bazı ilaçların, alkol, sigara gibi kötü alışkanlıkların da sebep olabileceği öngörülmektedir’’ diye konuştu.

ASD bebeklerde nefes darlığı, gelişme geriliği ve sık geçirilen enfeksiyonlara neden olabilir

Prof. Dr. Tansel Erol, Atriyal Septal Defekt (ASD)’in yani kalp deliğinin küçük olması durumunun hayat boyu belirti vermeyebilir ve tedavi gerektirmediğini kaydederek, “Hastalığın şikayetleri tamamen deliğin büyüklüğü ile ilişkilidir. Bebeklerde delik büyükse genellikle nefes darlığı, gelişme geriliği, sık enfeksiyonlar görülebilir. Erişkinlerde ise nefes darlığı, efor kapasitesinde azalma, halsizlik çarpıntı gibi şikayetlere neden olmaktadır. Erişkinlerde, bin kişiden birisinde tespit edilmesi nedeniyle en sık görülen doğumsal kalp hastalığıdır. Genellikle muayene sırasında duyulan kalp seslerindeki anormallikler ya da üfürümden şüphe edilerek tesadüfen tespit edilir. Sonrasında ekokardiyografi ile gerekli incelemeler yapılır. Deliğin yerinin, büyüklüğünün tespit edilmesi ve tedavi yöntemine karar verilmesi için endoskopik bir yöntem olan Trans Özofageal Ekokardiyografi olarak isimlendirilen işlem ile kalbin arka tarafına yemek borusundan girilerek incelenmesiyle tespit edilir. Tespitlere göre bir tedavi yöntemi belirlenir. ASD’nin küçük olması, basınçlarının normal olması ve kalpte herhangi olumsuz bir gelişme meydana getirmemesi durumunda düzenli olarak takip önerilir. Orta ve büyük ASD’ler ise genellikle kalbin sağ tarafının büyümesine neden olur ve deliğin kapatılması gerekir” diye konuştu.

Prof. Dr. Tansel Erol, ASD kapatmalarında son yıllarda sıklıkla uygulanan bir yöntem olan, şemsiyeye benzer bir cihazla kasıktan girilerek, yaklaşık 1 saat süren bir işlem uygulandığını söyleyerek, “Tedavi sonrası, hasta ertesi gün normal hayatına devam edebilmektedir. Bazı özel ASD tiplerinde ve deliğin bu yöntemle kapatılmasının uygun olmadığı durumlarda genellikle meme altına küçük bir kesiyle yapılan, diğer kalp ameliyatlarına göre daha basit olan cerrahi yöntem tercih edilmektedir. Atriyal Septal Defekt tedavileri sonrasında, hastalar tamamen iyileşir ve normal hayatlarına devam ederler. Geç kalınmamış ASD hastaları tamamen sağlığına kavuşabilir’’ dedi.

Tedavi edilmeyen ASD hayati risk oluşturabilir

Atriyal Septal Defekt (ASD) tedavi edilmezse kalp yetmezliğine sebep olabileceğini vurgulayan Erol, “Kalp yetmezliği sonrası Eisenmenger Sendromu dediğimiz bir durum ortaya çıkar. Bu sendromda akciğer tansiyonu, normal tansiyonun üzerine geçer, hastada morarmalar başlar ve kalp yetmezliğinden hasta hayatını kaybeder. Erişkinlerde düzenli kalp kontrolleri, 20 yaşından sonra her 5 yılda bir, riskli hastalarda her yıl yaptırılmalıdır. Genellikle kalp hastalıkları 40 yaşından sonra başlar. Ailesinde şeker hastalığı, kalp hastalığı bulunan, sigara içen ve tansiyon hastası olan kişilerin yıllık kalp kontrollerini ihmal etmemeleri gerekir” şeklinde konuştu.

Exit mobile version