Türk siyasi tarihine “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinde, üniversiteyi başörtüsü çıkarttırılarak okumak zorunda bırakılan Akademisyen Bedia Koçakoğlu, “Bazen ses yükselttiklerini duyuyoruz, ‘Bitmedi ajitasyonunuz, duygu sömürüsü yapmaktan da yılmadınız, 27 sene geçmiş aradan daha neyi anlatıyorsunuz’. Bizim 28 Şubat’ı hatırlatmak gibi bir gayemiz yok. Bizim gayemiz 28 Şubat’ı unutturmamaktır” dedi. Koçakoğlu, “Biz o dönemden itibaren bir gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu problemi çözeceğine dair hep inancımız var oldu, bu inanç olmasa hiçbirimiz yolumuza devam edemezdik emin olun” ifadelerini kullandı.
Türk siyasi tarihine “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinde, üniversiteyi başörtüsü çıkarttırılarak okumak zorunda bırakılan Bedia Koçakoğlu, yıllar sonra doçent doktor olarak başörtüsüyle girdiği üniversitede akademisyenliğini sürdürüyor.
Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı olan 44 yaşındaki Doç. Dr. Bedia Koçakoğlu, Türk siyasi tarihine “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinde başörtüsü sorununu yaşadı. İlköğretim ve lise hayatını Alanya ilçesinde tamamlayan Koçakoğlu, ardından Konya Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı. Üniversite birinci sınıftayken 28 Şubat sürecine denk gelen Koçakoğlu’na, derslere başörtülü giremeyeceği belirtildi. Koçakoğlu, okuma hevesini yarıda bırakmak istemeyip derslere başını açarak girmeye devam etti. Üniversiteyi tamamladıktan sonra araştırma görevliliği sınavını başarıyla geçen Koçakoğlu, yüksek lisans ve doktora eğitimini de Konya’da tamamlayıp tekrar memleketi Antalya’ya döndü. Şu anda Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent doktor olarak akademisyenliğini sürdüren Koçakoğlu, bu süreç içerisinde 120’ye yakın yazdı, bu konular üzerine çeşitli konferans ve sunumlar yaptı. Koçakoğlu, o dönemlerde yaşadıkları ve bugün içinde bulunduğu süreç hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“Gayemiz 28 Şubat’ı unutturmamaktır”
Koçakoğlu, bugünden 27 yıl öncesine dönüp baktığında, “Bugün Filistin’e dönüp baktığında gördüğünün insanoğlunun, insanoğlunun cehennemi olduğudur. Bütün insanlık aslında koskocaman bir mezarlık gibi, bu mezarlığın mezar taşı da galiba biz Müslümanlarız. Doğu Türkistan, Filistin, Bosna Hersek, Arakan, Keşmir’e dönüp bakın, 28 Şubat’a dönüp bakın. Biz Müslümanlar bir şekilde eziyet görmeye devam ediyoruz. 28 Şubat için söylüyorum, gencecik bir kız çocuğuydum. Bin bir hayalle üniversiteye gitmişim. Bir ışık görebilme adına başörtüsü açıp kapattığımız o kırık aynalara defalarca bakmışızdır. Bazen ses yükselttiklerini duyuyoruz, ‘Bitmedi ajitasyonunuz, duygu sömürüsü yapmaktan da yılmadınız, 27 sene geçmiş aradan daha neyi anlatıyorsunuz’. Bizim 28 Şubat’ı hatırlatmak gibi bir gayemiz yok. Bizim gayemiz 28 Şubat’ı unutturmamaktır” diye konuştu.
“Sokağın ortasına açtırdılar”
Unutulan hadiselerin tekrar edebileceğinin altını çizen Koçakoğlu, “Modernizm ve postmodernizm üzerine çalışıyorum. Bakıldığı zaman tek tip insan var etme gayesi var. Tüketime endeksli, hazcı, soysuz, kimliksiz, mahrem sınırının olmadığı bir insan tipi hedefliyorlar. Bu tipin karşısında durabilen tek sistem İslam dini bugün. Bu nedenle İslam dini tüm sistemler tarafından hedef olarak gösteriliyor. Müslümanlarda hem fikir hem psikolojik olarak yıpratılıyor. Üniversiteye yazar olacağım hayaliyle başladım. 28 Şubat süreci başladı başımızı açmamızı istediler. Açmanın da bir adabı olur. Konya Selçuk mezunuyum. İnsanı bir şekli olur başörtü açmanın. Bizler; bir sirk hayvanı gibi sokağın orta yerinde insanlar bizi seyrederken, gelip geçenler şöyle bir bakarken sokağın orta yerinde başımız açıp ondan sonra kampüsün duvarlarından içeriye alındık. Bazen otobüse binerdik, otobüs kampüsün içine direkt girerdi çünkü polisler otobüse binerler, bakarlar. Bizler kaçalım diye bazen böyle kafamızı yere falan eğerdik başörtümüz görünmesin diye. Ya da otobüsün ortasında açmak zorunda kalırdık. Başörtülü girdiğimiz zaman sınıfta o dönem erkek arkadaşlarımız son derece anlayışlılardı. Bütün ön sıralara hep erkekler otururdu. Biz başörtülü kızlar en arka sıralara otururduk ki kendi çapımızda bir mahremiyet oluşturmuş oluyorduk” ifadelerine yer verdi.
Koçakoğlu, o dönem başörtülü genç kızların hep bir travma içinde kaldığını kaydetti.
“Cumhurbaşkanımıza inancımız tamdı”
Sahada sadece başörtüsü özgürlüğünün sorun olmadığını, pek çok problemin olduğunu dile getiren Koçakoğlu, “Bunların hepsiyle mücadele edebilmeliyiz. Topyekûn insanlık adına bir savaş verebilmeliyiz. Öyle düşünüyorum. Cumhurbaşkanı bir şiir okuduğundan dolayı edebiyatçı olduğumuz için bizim sahamıza da girdiğinden dolayı bir şiir okuduğundan dolayı hapse atılmıştı. O dönemde bizler başörtüsü adına mücadele verirken bir taraftan da Cumhurbaşkanının şiirde geçen birkaç dini kelimeden dolayı ki müfredatta yer alan bir şiirdir. O kelimeden dolayı hapse atılması bize birbirimizi tanımasak da, görmesek de günümüzdeki gibi elbette o dönem başbakanlık, Cumhurbaşkanlık gibi bir vazifesi olmadığından dolayı da tanımasak da, bilmesek de bir ruhsal mücadele bağı oluşturdu bize Cumhurbaşkanıyla, o dönemki başörtülü genç kızların verdiği mücadele. Biz o dönemden itibaren bir gün Cumhurbaşkanı’nın bu problemi çözeceğine dair hep inancımız var oldu. Bu inanç olmasa hiçbirimiz yolumuza devam edemezdik emin olun. Kimimiz akademisyen oldu, kimimiz doktor oldu, kimimiz farklı meslekleri seçti. Ama bir gün bu problem bitecek ve biz özgürce, başörtülü bir şekilde vazifelerimizi yapabileceğiz diye devam ettik” diye konuştu.
“Sen neredeydin sorusu”
Akdeniz Üniversitesinde yardımcı doçent olarak göreve başladığında henüz başörtü probleminin çözülmemiş olduğunu hatırlatan Koçakoğlu, “Biz yine başımızı açarak akademisyenlik yapıyorduk. O dönem de çözülmemişti. Dördüncü sınıfta derse girdim. Öğrencilerle biz son sene bir helalleşme konuşması yaparız. İşte çocuk hakkımızı helal edin gibi. Bir öğrencim, ‘Hocam ben size hakkımı helal etmiyorum’ dedi. Neden yavrum dedim, kaldın mı benim dersten? Neden helal etmiyorsun? ’Hocam’ dedi, ’Biz dört yıldır burada zulüm görürken siz neredeydiniz’. Öğrenciler de başörtülü alınmıyordu o dönem Akdeniz Üniversitesi’ne. Ve çocuk benim inançlı bir bildiği için benden kısmen de olsa bir motivasyon edindiği için o sitemini bana bu şekilde ifade etti. Ben ömrümü bu cümle üzerine kurdum. Biz eziyet görürken siz neredeydiniz? Şunu çok iyi biliyorum. Cumhurbaşkanı da ömrünü bu cümle üzerine kurmuş birisi, bir lider. Bu yüzden Filistin için mücadele ediyor. Bu yüzden dünyadaki bütün eziyet gören Müslüman olsun olmasın fark etmez, insanlar için mücadele ediyor. Biliyor ki Cenabı Allah orada o insanlar eziyet görürken, sen neredeydin sorusunu soracak. Bu yüzden bizim vicdanlı insanlara ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
“Bir daha o karanlık çukurlara bu ülke düşmesin”
“Bizim merhametli liderlere, yöneticilere ihtiyacımız” var diyen Koçakoğlu, “Cumhurbaşkanı başörtü noktasında büyük bir adım attığında yavaş yavaş peyderpey kurumlarda bu problem aşılabildi. 2015 yılında Akdeniz Üniversitesi’nde ilk doçent olduğumda bir gün kararımı verdim ve başörtülü olarak sınıfa gittim. Sınıfta yaklaşık 110 öğrencim vardı. Sınıftan içeriye girdim. Başta tanımadığı öğrenciler. Şaşkın şaşkın baktılar bu kim diye. Ses tonundan tanıyınca hepsi birden ayağa kalktı ve alkışlamaya başladı. Hiç unutmuyorum. Hayatımda bir o kırık aynadaki başörtüsüz görüntüm, ruhuma yerleşmiştir. Bir de öğrencilerimin beni ayakta alkışladığı o görüntü. Çocuklar, ‘ Niye alkışladınız’ dedim. Hocam özgürlüğü alkışladık dediler. Bakın bu refleksi kolay kolay yüz öğrenci aynı anda bilinçsiz bir şekilde veremez. Neden? Çünkü bu çocuklar bizim ızdırabımızı görüyorlar. İnandığımız bir şey var. Bir değer var. bunun için ömrünüz boyu savaş veriyorsunuz, yaşıyorsunuz. Ama bu inancınızın gereği olan başörtüsünü takamıyorsunuz. Bu zulmü, bu duyguyu ancak yaşayan hisseder, yaşayabilir. O yüzden bugün birilerinin çıkıp birilerinin, ‘vay efendim duygu sömürü yapıyorsunuz, ajitasyon yapıyorsunuz’ demesi bana son derece anlamsız, duygusuz ve merhametsizce geliyor. Bizim bu ülkede yaşanan bazı şeyleri unutturmamaya ihtiyacımız var. Bu son derece kıymetli. Aynı karanlık çukurlara, bu ülke bir daha düşmesin diye bizim tarihteki bazı hadiseleri unutmamamız gerekiyor” dedi.
“Kırık ayna”
“28 Şubat süreci de unutmamamız, unutturulmaması gereken süreçlerden birisidir” diyen Koçakoğlu, ”Neden derseniz kırık aynalara aynı görüntüler bir daha düşmesin diye. Kırık ayna ise şöyle, başımızı yapabilmemiz için bir ayna lazım. Bir tane kırık küçük bir aynası vardı ve duvara koymuştu, onun karşısında sıraya geçer orada başörtüsünü kapatır ve açardık. Kırık aynaya yansıyan görüntü bizim inanç dünyamızın yansıması gibiydi” ifadelerine yer verdi.